Müslüman Kadınlar Çifte Şiddetin Hedefi: Avrupa’da Başörtüsü Karşıtı Politikalar ve Sokak Saldırılarından Yapısal Şiddete

Müslüman Kadınlar Çifte Şiddetin Hedefi: Avrupa’da Başörtüsü Karşıtı Politikalar ve Sokak Saldırılarından Yapısal Şiddete
Bugün dünyanın birçok ülkesinde Müslüman kadınlar çok katmanlı şiddetle karşı karşıya kalmaktadır.
Yasal sınırlamalar, sosyal ayrımcılık ve medyanın olumsuz bakış açısı onların günlük yaşamlarını etkileyip, güvenlik ve özgürlüklerini kısıtlamaktadır.
Raporlar, Avrupa ve Kuzey Amerika’da baskıların daha yoğun olduğunu, başörtüsü karşıtı politikaların ve sokak saldırılarının Müslüman kadınları çift tehdide maruz bıraktığını göstermektedir.
👈🏻Arkadaşımızın bu konu hakkındaki raporunu inceleyelim.👉🏻
Avrupa’nın birçok ülkesinde, İslami kıyafetleri sınırlayan yasalar, okullarda başörtüsü yasağı ve kamusal alanlarda kıyafet kısıtlamaları dahil olmak üzere, Müslüman kadınları eğitimden ve sosyal katılımdan mahrum bırakmıştır.
Batı medyası da olumsuz klişeleri yeniden üreterek, başörtülü kadınları ya kültürel tehdit ya da tamamıyla kurban olarak göstermektedir.
Bu görselleştirme, Müslüman kadınlara karşı ayrımcılığın ve sözlü şiddetin artmasına neden olmakta ve günlük yaşamlarını zorlaştırmaktadır.
Almanya, Fransa ve Belçika’daki güvenlik raporları, İslamofobik suçların mağdurlarının %80’inden fazlasının başörtülü kadınlar olduğunu göstermektedir.
Birçoğu sokakta tehdit edilme, aşağılayıcı bakışlar ve gereksiz güvenlik kontrolleri yaşamak zorunda kalmaktadır.
İş yerinde de Müslüman kadınlar “çifte cam tavan” ile karşı karşıyadır; Arap ismi veya İslami başörtüsü, mülakata davet edilme ve terfi şansını ciddi şekilde azaltmaktadır.
Eğitimdeki ayrımcılık da belirgindir; bazı üniversiteler, başörtülü kadınların derslere, laboratuvarlara ve bilimsel aktivitelere katılımını sınırlamaktadır.
Bu sınırlamalar, psikolojik ve sosyal sonuçlarının yanı sıra, kadınların bireysel gelişimini ve topluma aktif katılımını engellemektedir.
İslam görüşü ve Ehlibeyt öğretileri, kadınların onurlu ve bağımsız bir yaşam sürme hakkını vurgular ve onlara yönelik her türlü şiddeti reddeder.
Bu çerçevede, kadın sosyal bir konuma, insan haklarına ve manevi bağımsızlığa sahiptir, onların güvenliğine yönelik saldırılar doğrudan dini ve insani ilkelerin ihlali olarak kabul edilir.
Sonuç olarak, bugün Müslüman kadınlar çok katmanlı bir şiddetle yüzleşirken, sadece cinsiyet ayrımcılığıyla değil, aynı zamanda dini ve kültürel önyargılarla savaşmak zorundadır.
İnsan hakları kurumları ve kadın hakları savunucuları, kadınların güvenliğini ve özgürlüğünü sağlamak için başörtüsü karşıtı politikaların düzeltilmesini, İslamofobik suçlarla etkin bir şekilde mücadele edilmesini ve Müslüman kadınların haklarına farkındalığın artırılmasını talep etmektedirler.




