27 Recep, Hz. Muhammed (s.a.a)’in Peygamberliğini İlanının Yıldönümü
Hz. Muhammed bin Abdullah (a.ss), Hicretten 13 yıl önce, Fil yılının 40’ı, Miladi 609. yılının Recep ayının 27’sinde peygamberliğini ilan etmiştir.
Müslümanlar bu günü kutlayarak bu gün için yapılması tavsiye edilen amelleri yerine getiriyorlar.
Hz. Muhammed’in (s.a.a) peygamberlik yıldönümü, tarih ve insanlık için büyük bir gündür. Peygamberlik vazifesi, Müslüman kültüründe özel bir yere sahiptir.
Kur’an’da “mebes” terimi, insanları doğru yola iletmek için peygamberlerin yetiştirilmesi ve gönderilmesi ve ayrıca ölülerin diriltilmesi anlamında kullanılır. Kur’an’da, Peygamber’in (s.a.a) görevi bir bereket olarak yorumlanır.
Minnet, nesneleri tartmak için kullanılan bir taş anlamına gelen “manna” kökünden gelir. Herhangi bir ağır ve değerli nimete minnet denir. Peygamber’in (s.a.a) misyonu, birçok sahip olduğu ve olmaya devam ettiği bir nimet olarak tanıtılmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.a) Hira Mağarası’nda tefekkür ve ibadetle meşgul olduğu sırada, onun tebliği Alak Suresi’nin ilk ayetlerinin nazil olmasıyla başlamış, Müddessir Suresi’nin ilk ayetleriyle devam etmiştir.
Kaynaklarda bildirildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.a) Mekke yakınlarındaki Hira Mağarası’nda namaz ve ibadetle meşgulken Cebrail (a.s) ona nazil olarak Kur’an-ı Kerim’den ayetler indirdi.
Peygambere ilk vahyedilen ayetler, Kur’an-ı Kerim’in 96. suresi olan Alak Suresi’nin ayetleridir.
İmam Hasan Askerî (a.s.), Peygamber Efendimizin (s.a.a.) bi’setini anlatırken şöyle buyurmuştur: “Kırk yaşına gelinceye kadar, Allah (c.c) onun cömert kalbini en iyi, en asil, en mütevazı ve en itaatkar kalp olarak seçti. Sonra ona göklerin kapıları açıldı. Meleklere izin verildi. Onlar yeryüzüne indiler Muhammed (s.a.a) onları izliyordu. Sonra göklerden rahmet nazil oldu ve peygamber (s.a.a) Cebrail (a.s)’ı izliyordu. Cebrail (a.s) onun elini tuttu, sıktı ve şöyle dedi: “Ey Muhammed!” Oku, dedi Muhammed: “Ne okuyayım?” Dedi ki: Ey Muhammed! “Rabbinin adıyla oku. O, her şeyi, insanı da bir kan pıhtısından yaratandır. Oku, çünkü Rabbin en şerefli olandır. Kalemle öğreten ve insana bilmediklerini öğreten.
Sonra onlara neyin gerekli olduğunue açıkladı ve Rabbine yükseldi. Hz. Muhammed (s.a.a) Yüce Allah’ın azameti ve ilahi yüceliği onu sarmışken ve o, bu durumun tesirindeyken dağdan indi.
Muhammed’in kaygısını artıran şey, Kureyş’in onu inkar edeceğinden ve deliliğini ona atfedeceğinden korkmasıydı. Oysa o en güvenilir, en bilge, en saygı duyulan kişiydi. Onun gözünde en kötü şeyler, şeytan ve insanların kötü eylemleriydi.
Bu nedenle Allah (c.c) o peygamberin kalbini cesaretle doldurmayı ve ona geniş bir kalp bahşetmeyi diledi. Bu nedenle geçtiği her taştan ve ağaçtan “Selam sana, ey Allah’ın Resulü” dediğini duyardı.
Peygamber (s.a.a) peygamberlik vazifesini ilk önce eşi Hz. Hatice (s.a)’ya daha sonra da amcasının oğlu Ali b. Ebî Tâlib’e (a.s) anlattı.
Bu olaydan sonra Hz. Peygamber (s.a.a) Beytullah’ın yanında namaz kılmakta, Hz. Hatice (s.a) ve Hz. Ali (a.s) da ona uyarak namaz kılıyorlardı.
Bu üç kişi, canlarıyla ve mallarıyla, İslam’ı yetiştirip yaymışlardır.
Ertesi yıl, Şuara Suresi’nin “Akrabalarını ve yakınlarını uyar” (el-Akrabin) ayetinin nazil olmasıyla, ilk önce akrabalarını İslam’a davet etti. Aynı yıl, Hicr Suresi’nin nazil olmasıyla, davetlerini alenen yaptılar ve Ukaz pazarına gidip orada ticaret için bulunan bütün insanları davet ettiler.
Mekke’de sadece az sayıda kişi İslam’a inanıyordu ancak Medine’ye hicretten sonra İslam’a inananların sayısı giderek arttı ve Müslümanların zaferi ve Mekke’nin fethinden sonra bu nur tüm dünyaya yayıldı.